Interface

Yasemin Keltek

11.01.2020- 14.02.2020

Sanatçının ‘İnsan Yüzü’ ve ‘Mekânın Ara Yüzü’ olmak üzere iki ayrı meseleye odaklandığı üretimleri, Ocak 2020’de Galeri Bu’da solo sergisiyle izleyiciyle buluşacak. İki yaşam formunun bir arada süren iletişimini plastik yöntemlerle irdeleyen sanatçı, galeri mekanına taşıdığı portre ve kent mimarisinin detaylarının etkileşiminde, yaşamın canlı ya da cansız yanını, zamanın akışı içinde sorguluyor. Bir binanın inşasının çevresel ve dönemsel ihtiyaç, donanım ve estetikle vucutlanması sonrasında “Ömrü ne kadardır?” sorusunu açık bir dille irdelerken, portrelerde zamanın ruhu ve toplumsal roller/görevler sonrasında maruz kaldığımız dönüşüm içinde kimliğimizin tarifine dair bir ipucu arayışını eserler üzerinden konuşmaya davet ediyor. İşlevsel ömrünü tamamlayan yapıların yıkılması, terk edilmesi ve bununla birlikte ‘kent insanı’ olarak bizlerin bütün bu süreçleri izlemesini bir ortak oluş ve bozuluş deneyimi olarak düşündüğümüzde ortaya çıkan eserlere sızan kente dair imgeler ‘açık bir kaynak olma’ durumuna dönüşüyor. Açık kaynak kentlerin bu dönüşümünü, sosyo-iktisadi açıdan arz ve talep/işlev ilişkisi üzerinden değerlendirmemiz mümkündür. Ancak insan bu dönüşüm içinde nasıl değerlendirilecektir? Sergide yer alan eserlerde yapılar ve portreler bir yandan silinirken, diğer taraftan izleyen gözler tarafından tekrar inşa edilecektir. İzleyicinin bütün bu üretime dahil olması; ortak deneyim ve ortak hafıza üzerinden sorularımızı güncellememize imkan tanımaktır.
İnsan ve yapı arasındaki ilişkileri düzenleyen iletişim kanalı nedir? Salt mekanın işlevselliği, çağın malzemesi ve bütün bunları düzenleyen mimarlık yeteri derecede okunaklı bir yapı inşa etmiş olur mu? Kentsel dönüşüm ya da oluş ve bozuluş deneyimi; sermayenin, göçlerin, demografik değişimlerin irdelendiği bir noktada bütün soruları yanıtlamaya yakın mıdır?
Yasemin Keltek’in bir fenomen olarak ele aldığı ve bir sanat nesnesi olarak üretimine konu ettiği şehrin silinen yüzündeki paravanların soyut duruşu bir anlamda insanın sanal mülkiyet tapusu olan selfie’lerle, portreler diyaloğa giriyor bir gerçek/gerçeklik arayışında “Hangisi Doğru Senin?” sorusunu sorduruyor.
Bu yapı ve insan arasındaki git-gel’in tanımsız, tekinsiz muğlak aralığı bir yanda(n) çelişki doğururken diğer yanda(n) yeni’ni umudunu yükleniyor. Elbette ki, Bu tür bir memnuniyet ya da maruz kalış ikileminde yaşanan çevresi tümden değişen insanın belleği ve bedeninin çarpışması kaçınılmazdır.
Üretimleriyle geleceğe kalmak isteyen sanat eylemi ise, geçmişten şahitlik toplayan bir belge toplayıcısına, arşivciye dünüşmektedir. Tümden bu soyutlamalar ve form arayışları bir süreç inşa etmiş olsa dahi, sanatçı problematiğinde çözüme ulaşmış mıdır? Yoksa interaktif bir irdelemeye konu mu olmalıdır?
Sonuç olarak, Maruz kaldığımız bilgi akışı; kente dair değişimlerin yalnız malzemelerin üzerinden düşünmek ve insanın bu oluş içinde tekil mi /çoğul mu etkilendiğini konuşmak ‘interface’in plastik arayışlarında izleyiciye ulaşıyor.
Haydar Akdağ / Aralık 2019