BİR KELİME BİN MESELE

13.05.2019- 01.06.2019

Küratör| Burçe Saraçoğlu

Ah bu kadınlar! Hiçbir şeyi ‘adam’ gibi yapamıyorlar…
Orta çağ zamanında cadı olarak adlandırılan kadınlara uygulanan akıl almaz işkenceler, Kuzey Kore tutukevlerinde kadınların uğradığı korkunç zulümler, Nijerya’da eşinden ayrıldıktan sonra evlilik dışı çocuk beklediği için boynuna kadar toprağa gömülüp taşlanan Amina Lawal, günümüzde ise şort giydiği için saldırıya uğrayan üniversite öğrencisi Asena Melisa Sağlam…
Kadına uygulanan bu şiddetin farklılık ve çeşitlilik göstererek günümüzde de devam ediyor olması ne üzücü. Kelimelerle maruz kaldığımız ayrımcılık, giydiğimiz kıyafet yüzünden uğradığımız saldırılar ve kadın olmanın üzerine yüklenen ahlaki sorumluluklar. Mizojinik tüm bu saldırılar kadın figürünün en başta insan olarak değil, cinsiyetinin
getirmiş olduğu sorumluluklar adı altında yargılanmasına, eleştirilmesine neden oluyor. Kadın demek dahi hala birçok insanı rahatsız ediyor…
Mizojini kadınlara karşı var olan düşmanlık, nefret, kadınların aşağılanması veya cinsiyet özelliklerinden dolayı küçümsenmesi olarak tanımlanabilir. 1656 yılında Oxford English Dictionary sözlüğünde ortaya çıkan bu kavram daha önceleri 1630 yılında, Iren Joseph Swetnam’ın “Cinsel Arzulu, Tembel, Çığırtkan ve Değişken Tabiatlı Kadınlar Hakkında” adıyla yayınlanan eleştirel bir makalesinde kullanılıyor.
Kadına karşı meşrulaştırılan mizojinik her türlü şiddet, tecavüz, kadın bedeninin metalaşması ve nefret söylemi gibi benzer önyargıların hala günümüzde tutunup devamlılık göstermesi insani gelişmişliğin ve toplumsal olarak ekonomik ilerlemenin engeli olarak da karşımıza çıkmaktadır. Kadın kimliğinin değersizleştirilmeye çalışıldığı mizojinik bu hareketler, kadının ekonomik ve siyasal olarak dışlanmasına yol açarak erkek egemenliği altında hayatlarına devam etmelerine neden olan bir toplum pratiği olarak görülmektedir. Kadın kimliğine karşı yapılan söylemler, kadın bedeninin maruz kaldığı sözsel ve fiziksel saldırılar, kadının kendisi dışında kendi hayatına yönelik söz sahibi birçok insanın çoğalmasına neden olmuştur! Kadına karşı tüm bu önyargıların var olması için bunu bir adla desteklemek gerekmiyor aslında. Kadın, insanlığın bir yarısının, diğer yarısı tarafından toplumun dışına itilmesiyle cezalandırılıyor. Hala pek çok ülkede zorla örtünme, evlendirme, kürtaj, kadın sünneti ve toplum dilinde yaygın olarak kullanılan kelimelerin yol açtığı cinsiyet ayrımcılığı gibi normal karşılanan davranışlar görülüyor.
Bu düşmanlığın en üzücü sonucu ise; ocak ayında öldürülen 28 kadın, 2017 yılında öldürülen 409 kadın! Ölmeyip kaçmayı, yaşamayı başarabilenler ise hayatlarına ya tehditlerle ya da şiddet veya ölüm korkusu ile devam etmeye çalışıyor. Unutmayalım ki bizler ne kadın, ne erkek… Önce canlıyız, sonra insanız!

Sergide yer alan sanatçılar; Beyza Boynudelik, Damla Yalçın, Eda Emirdağ, Hülya Sözer, İpek Duben, Leyla Emadi, Meltem Sırtıkara, Nur Koçak, Sena, Tan Taşpolatoğlu, Yağmur Yılan.